Bayramlık


“Bayramlık” alma geleneğimiz pek güzeldir… İki bayram var senede. Üstelik birbirine yakın. Hayat pahalılığı, gelir dengesizliği malum… Olsun! Bayram dendi mi akan sular durur; hem asla son güne bırakılmaz bu işler. Bu anneden kıza geçen bir görgüdür; kendiliğinden bilinir. Öncelik çocuklardadır; onların bayramlıkları alınır önce. Yirmi yaşına da gelseler böyledir.

Ancak bayram telaşı bazen anne babaları gergin, öfkeli yapar; gölge düşer çocukların neşesine. Geçen bayram tanık olduğum bir olay içimi burkmuştu…

Bir lokantadayız. Yolculukta bir yemek molası. Herkes de bizim gibi yolcu. Genç anne, baba ve bir küçük çocuk yandaki masaya gelip oturuyorlar. Yemek ısmarlıyorlar.

Bundan sonrası, anlatmayı gerektirmeyecek kadar tanıdık bir sahne aslında: Çocuğun, onların yediği çok lezzetli şeyi değil de bambaşka bir şey yemek istemesi… Yemek için ağzını açmayarak, mızmızlanarak ortalıkta dolaşması… Ellerini yerlere, sonra da üstüne başına sürerek yarattığı gerginliğin farkında değilmiş gibi davranması… Bir de masaya sürünce babanın neredeyse yerinden zıplaması… Hırçın bir tavırla ufacık çocuğa tehditler savurması. Annenin o sırada sanki pek sakinmiş gibi görünmesi, çocuğuyla “annecim… annecim… annecim…” diye konuşması, babadan gizli yanağına birkaç öpücük kondurması… Bu durumda çocuğun annesine şımarmayı sürdürmesi; annesi “yapma annecim!” dedikçe onun kolunu yumruklaması…

Sonunda baba, çocuğu “dosdoğru hastaneye götüreceğini” söyleyecek kadar mikrop konusunu tırmandıracak…  Anne,  “yemek mi yedim dayak mı yedim…” dememek için direnecek.

Çocuk yetiştirirken bir yetişkin gibi davranmayı beceremeyen anne babalara nasıl dayanıyor şu minik yaratıklar, merak ediyorum! Bir yandan da üzülüyorum onlar için.

Çocuğun bütün dünyası, annesi, babası ve oyundur. Ortamdaki tehlikeler, büyükler tarafından dikkatle izlenmeli, önlem alınmalıdır… Beslenme ve uyku çocuğun doğasıdır. En iyisi sağlanmalıdır. Gereksiz korkular, kaygılarla ya da çevre baskısı gibi gerekçelerle onun doğasını bozmak, dünyasını karartmak ne büyük haksızlıktır!

Yabancıların yoğun olduğu tatil yerlerine gitmişsek gözlemim değişmez; onlar çocuklarını şımartmazlar asla. Ufaklık yemeğini kendi yer; yalnızca ölçülü bir yardımla. Onun da kendi küçük dünyasında tatilin tadını çıkartmasına izin verirler. Tesisin sunduğu, çocuklara yönelik eğlenceleri, hizmetleri küçümsemeden kabul ederler. Oyun oynayan, neşeli çığlıklar atan çocuk kimseye sevimsiz görünmeyeceği gibi çevreden kabul görür, korunur. Anne baba da huzurludur çocuk da…

Bir keresinde, ben bile şaşmıştım… Küçükler yemekten sonra masaların altına mı yatmadılar, ellerini, ayaklarını yerlere dökülmüş yağlı yemeklere mi bulaştırmadılar… Ama genç ebeveynlerine göre belli ki bunda hiçbir olağandışılık yok. Onlar mutlu. Doğa sanki cennetten bir parça… Barış var, huzur var; lezzetli yiyecekler, güzel ve neşeli insanlar var… Etrafa bombalar düşmüyor ki kaygılansınlar! Kendileriyle şakalaşan, güleryüzle hizmet eden garsonlar çocuklara karşı da öyle sevecen ki… Daha ne istesinler?

Yeri gelmişken çok taze bir haberden söz edeyim… Müjde! Mikrop da lazımmış çocuklara! Kaliforniya Üniversitesi’nde, Prof. Richard Gallo başkanlığındaki dermatoloji ekibi bilimsel olarak saptamış bunu.

Alerjik hastalıklar, bazı ateşli hastalıklar vücudun zayıf düştüğü anı kollamaz mı? Önlem; dengeli beslenme, temiz hava, spor, vitamin… Ama bunlara ne kadar özen gösterseniz de hasta olacaksa olur çocuğunuz. Tabii hemen mikroplar gelir akla; kaşlar çatılır… Oysa derinin altındayken iltihaba neden olan stafilokok adlı bakteri, deri yüzeyindeyken “iyi bakteri” olup iltihabı azaltıyor, yaraları iyileştiriyormuş. Ayrıca, erken çocukluk döneminde mikroplarla biraz içli dışlı olmanın bağışıklık sistemini güçlendirdiği ve bunun da alerjilere karşı doğal bir koruma sağladığı anlaşılmış…

Biz şehirlilere göre daha doğaya yakın yaşayan insanlar bunu çok önceden beri biliyorlar. Ancak günümüzde şu hazır gıdalar kırsal kesimde bile bolca tüketiliyor ne yazık ki. En kötüsü de çiftçilerin GDO’lu (Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar) tohumlara mahkûm edilmeleri.

Aaa bir de “Domuz Gribi” var, sahi!

Dünyanın derdi bitmez; “iyi bakteri” haberimize gölge düşürmeyelim en iyisi…

Hadi bu bayram bırakın kirletsin çocuklar üstlerini; yalnızca çocukken giyilen bayramlıklar unutulmaz!

Sağlıklı, huzurlu bayramlar dilerim.

26/11/2009

Bizim Sakarya Gazetesi

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir