ÖĞRETMENE…


“…Türkiye gibi bir ülkede, yeni kuşakları hayata hazırlayan öğretmenlerin yurt sorunlarına arkalarını çevirmeleri beklenemez. Üstelik yurt sorunlarına yakın ilgi duymak, ders içinde ve dışında, içinde yaşadığı çevrede öğretmenlik görevini yerine getirmek onların meslek borcudur. Bu görevlerinde daha başarılı olmaları için teşekkürlerimizle özendirip güçlendireceğimize partizanca yöntemlerle ekmekleri ile oynamamız, yaşadığımız günlere ağır damgasını basan ve temel ilkelerle çelişen bir tutum olmaktadır. Böyle bir ortam içinde Atatürk’ün öğretmenlere yüklediği görev anlayışı okullarımızın duvarlarını süsleyen bir göstermelik olmaktan öteye gitmemektedir.” 18 Ocak 1967

“…Öğretmen çevresini aydınlatma görevini yüklenen bir aydın kişidir. Bu görev mekânla sınırlı değildir. Üstelik aydınlatma görevini okuldan taşırarak daha geniş bir çevreye, öğrencilerden ana-babalara, sözlü konuşmalardan yazılı sayfalara yaymak sadece bir meslek görevi olarak kalmamalı, Milli Eğitim Bakanlığınca teşvik de edilmelidir. Çevresinin sorunlarına ilgi duymak, çözüm yolları aramak ve bir katkıda bulunmak öğretmenliğin tabiî bir uzantısı sayılmak gerekir. Hâlbuki durum, bu söylediklerimize taban tabana zıt bir biçimde işlemektedir.”

“…Böylece, öğretmenin maddî sıkıntılarına bir de manevî baskılar ve yalnızlık hissi eklenmektedir. Bundan en büyük zararı, gittikçe gerileyen ve kalitesi düşen eğitim ve öğretim hayatımızın gördüğüne şüphe edilmemelidir.”

“…Bu mesleğin çilesini çeken, onun yükselmesi ve onur kazanması için savaşan öğretmen, sevgi ve saygılarımıza lâyıktır. Kamuoyunun desteği, halka dönük bir çözüm yolunun en değerli dayanağıdır.” 12 Şubat 1969

Profesör Cavit Orhan Tütengil, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde sosyoloji hocamızdı. Yukarıdaki sözler onun “Temeldeki Çatlak” adlı kitabından alındı.

Atatürkçü,  bilimsel düşünceye çok önem veren gerçek bir aydın ve bilim adamıydı. Daha önce de Köy Enstitüleri’nde ve çeşitli liselerde felsefe öğretmenliği yapmıştı. Öğretmen olmakla büyük bir sorumluluk yüklenmişti; hissedilirdi bu bilinç, derslerinde.

Ülküsü topluma çağdaş bireyler kazandırmaktı, ülkesinin az gelişmişliği aşmasına katkıda bulunmaktı. Az Gelişmenin Sosyolojisi, Sosyal Bilimlerde Araştırma ve Metod, Ağrı Dağındaki Horoz, Kırsal Türkiye’nin Yapısı ve Sorunları, Temeldeki Çatlak gibi değerli kitaplar yazdı.

Evlerimiz yakındı. Levent’te, bahçeli bir evde otururdu. Bir kızı, bir oğlu vardı. Eşi, annem ve babamla aynı okulda, Yeni Levent Lisesi’nde edebiyat öğretmeniydi.

Otobüs beklerken görürdüm O’nu bazen, “o yokuştaki” durakta.

7 Aralık 1979… “O gün” de saat dokuzdaki derse yetişmek için 7.30’da evinden çıkmış… Durağa doğru yürürken, katiller onu vurmuşlar… Yakalanmadılar…

Cavit Orhan Tütengil’in değerli varlığını yok eden güruh kötüdür, korkaktır; başka da bir şey değildir. Düşünceden korkar. Silahı da kara, soğuk ve mekanik… İnsana yakışmaz. Ama O, insanı düşünen bir varlık olarak, anlamlı bir yaşama layık gördüğü için kendini bilimsel araştırmalara ve öğrencilerine adadı. Kaybedecek zamanı yoktu; dakikti, düzenliydi; yaşamıyla örnek oldu her şeyden önce.

En iyi öğretmen, kendini en kısa sürede gereksiz kılmasını bilenmiş… Düşünmesini öğretti, yol gösterdi; bıraktığı eserler yaşıyor, yaşayacak…

Öğretmenler Günü’nde O’nun anısına ve tüm idealist öğretmenlere saygı, sevgi ve teşekkürlerimle…

24/11/2005

Bizim Sakarya Gazetesi


Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir