Ekolojik Tarım


Ekolojik tarım* yapan işletmeler dünyada ve ülkemizde yaygınlaşırken, çevre bilinci de yerleşiyor. Bu iyiye gidişe destek olmalıyız; bu bir zorunluluk, çünkü toprağa, havaya, suya zarar vererek yapılan tarımsal üretimin etkileri hemen görülmüyor, yavaş yavaş çıkıyor.

Tarımda kendi kendine yeten aile işletmeciliği nüfusun gıda gereksinimini karşılayamaz olunca toprağın verimliliğini artırmak, ürün zararlılarıyla savaşmak için yöntemler geliştirildi. Traktör kullanımı, uluslararası yardımlar ve destek programları da buna eklenince tarımsal üretimde büyük artış sağlandı; adına da yeşil devrim denildi.

Bu artış sanıldığı kadar yüzümüzü güldürmedi ne yazık ki… Kimyasal gübre ve ilaçların doğal dengeyi bozduğu ve insan sağlığına zarar verdiği anlaşıldı. Üstelik dünyamızdaki açlık sorununa da çare olmadı. Ünlü DDT’nin 1979’da yasaklanmasından sonra ekolojik tarım önem kazanmaya ve yayılmaya başladı.

Artan nüfusa karşılık doğal kaynakların kısıtlılığı daha başka arayışlara yöneltti teknolojiyi. Genetiği değiştirilmiş organizmalar (GDO) böyle ortaya çıktı ve 1996 yılından itibaren uygulamaya geçildi.

Bu yöntemle, bir canlıda istenilen karakter özelliklerini bir araya getirmek için başka bir canlıdan gen aktarılıyor. Tarım ürünleri üzerine uygulandığında, örneğin soğuğa, kuraklığa yahut bitki zararlılarına dayanıklı türler geliştiriliyor… Ancak zaman içinde sakıncalarını gösteren örnekler çoğalıyor. Bunlardan biri de şu: Hindistan’da insanlarda A vitamini eksikliğinden kaynaklanan beriberi ve gece körlüğü hastalıklarında büyük artış görülmüş. Araştırmalar sonucunda, genetik değiştirme sürecinde, pirinçteki A vitaminini sentezlenemediği anlaşılmış.

İnsan sağlığına ve çevreye verebileceği zararlar önceden kestirilemediğinden, bu şüpheli ürünlerin yayılması kaygı uyandırıyor. Savaş karşıtları gibi, “GDO’ya Hayır” sloganıyla eyleme geçen çeşitli baskı grupları, dernekler var ve etkili oluyorlar. Bu konuda korku ve paniğe yol açmadan, gerçekçi bir duyarlılık yaratmak; üretim ve tüketimin her aşamasında bunu etkin kılmak çok önemli.

Prof Dr. Şeminur Topal: “Demiyoruz ki bunlar çok zararlıdır, çok risklidir. Ama şunu demeye çalışıyoruz: Belirli potansiyel tehlikeler var. Bunlar açıklığa kavuşmadan bu ürünlerin yaygınlaştırılmasını, bu ürünlere karşı alternatif koruma yöntemleri geliştirilmeden kullanılmasını sakıncalı buluyoruz.”**

GDO’ya Hayır Platformu üyeleri GDO’nun dünyadaki açlığa çare olacağı iddiasının bir aldatmaca olduğunu söylüyorlar. Asıl sebep, adil dağılımın sağlanamaması; eğer dünyanın bir kesiminde gıda tüketimindeki israf önlenebilse, sadece bu bile açları doyurmaya yeter diyorlar.

Diğer etkenlerle birlikte GDO’ların da hızla yayılmasıyla ortaya çıkan çevresel bozulmanın önlenemeyişinin en büyük zararı biyolojik çeşitliliğe …Dünyada yaygın olarak ekilen 150 çeşit bitkiye karşılık, insan besini olabilecek 80 000 çeşit bitki varmış. Ve günümüzde, bunlardan sadece 15’i nüfusun %90’ını doyuruyormuş.

Çeşitlerin azalmaya devam etmesi, yabani türlerin de yokolması genetik yoksullaşmayı getirecek ve ne acıdır ki bir kez kaybedilince bir daha asla geri kazanılamayacak!

Yaratılan tek tip ürünler, bir hastalığa karşı zayıf noktası bakımından da tek tip. Bu yüzden yeni bir hastalık ortaya çıktığında ekili alanlardaki ürünün tamamını kırıp geçirerek büyük zarara yol açıyor.

GDO’lar alerji yapabiliyor. Diyelim ki fındık size dokunuyor, yemiyorsunuz; genetiği değiştirilmiş mısıra fındık geni aktarılmışsa, mısırı yediğinizde fındıktaki alerjik etki ortaya çıkıyor.

Bağışıklık sistemini bozduğu da kanıtlanmış, genetiği değiştirilmiş organizmaların…

Başka bir tehlike de, değişime uğramış genlerin geleneksel yöntemlerle tarım yapılan alanlara da bulaşması.

GDO’ya Hayır Platformu üyeleri şunları söylüyorlar: “GDO‘lu tarım kendi dışındaki tüm tarım şekillerini ve özellikle ekolojik tarımı yokeden totaliter bir tekniktir. Bu nedenle GDO tohumlarının ülkemize girişi yasaklanmalı, GDO‘lu tarım yapılmamalıdır. Tarımsal üretimin doğal evrelerine ve ritmine saygılı olunmalıdır.
GDO‘lu besinler geleneksel ve yerel beslenme kültürü ve hakkına açık bir saldırıdır. GDO‘lu ürünlerin ülkeye girişinin mümkün olması durumunda ve her halükarda bu ürünlerin üzerinde ‘ne olduklarını’ belirten ‘etiketlerin’ olmasını istiyoruz. Tüketicinin alacağı üründe GDO olup olmadığını bilmesi, seçimini kendi inisiyatifine göre yapabilmesi tüketicinin en temel hakkıdır, diye düşünüyoruz.”***

Jade Çiftliği… Bulunduğu yer: Maksudiye Köyü – Söğütlü / SakaryaBerin Ertürk, 180 dönümlük meyve ve 20 dönümlük sebze bahçesinde dört yıldır kendi çabaları ile ekolojik tarım yapıyor. Emeklilik sonrası İstanbul’daki rahat yaşantısını, alışkanlıklarını terk etmiş ve köye yerleşmiş. Bu kararı vermekte de hiç zorlanmamış, çünkü onun bir ülküsü var: İnsanın doğayla uyumlu bir yaşamı gerçekleştirmesine karınca kaderince katkıda bulunmak!

GDO’ya Hayır Platformuna ve çeşitli derneklere üye; ekolojik tarım konusunda dünyadaki gelişmeleri izliyor, ortak çalışmalara katılıyor…

Gelecek hafta bu köşenin konuğu, Berin Ertürk

*Ekolojik Tarım ;üretimde kimyasal girdi kullanmadan, üretimden tüketime kadar her aşaması kontrollü ve sertifikalı tarımsal üretim biçimidir. www.tarim.gov.tr

**  www.gdo.ekolojikpolitika.org

***www.gdoyahayır.org

27/10/2005

Bizim Sakarya Gazetesi

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir