Taraklı’yı gezerken…


Akşamdan deyiverdim; gidelim mi yarın Taraklı’ya? Gidelim! Böyle başlamalı gezi dediğin… Sabah koyulduk yola; Müjgân Zaman, ben ve Müjgân’ın yeğeni Erhan…

Nehir boyunca dümdüz gittik. Sonra da kıvrılıp yayla yollarına vurduk. Sağımız solumuz meyvelik, zeytinlik… Gelin buraların bir de baharını, ilkyazını hayal edin!

DSC_0013 (Small)

Şanslıyız, hava çok güzel bugün. Belediye başkanının eşi ATV’de, yöreye özgü yiyeceklerin tanıtılacağı bir programa çıkacakmış. Üst katta, mutfakta çekim yapılıyor. Bizi de çağırdı başkan; onun için önce buraya geldik. Mutfağın bitişiğindeki geniş odada bütün koltuklar dolu; çay içip sohbet ediyoruz. Hep bir ağızdan konuştuğumuz da oluyor; o zaman çekim ekibinden uyarı geliyor. Bu katta bir tek kameraman erkek, gerisi hep kadın.

Bir dilim cevizli börek; bir dilim daha… Zarifçe dilimlenmiş küçük küçük. Güzelliği orada; tadımlık… Tatlı da öyle… Ağdası, şekerle değil de pekmezle yapılıyor. Adapazarı’nda da satılan erik pestillerini övüyorum. Erik para etmiyor diye kesmişler erik ağaçlarını; yerlerine ayva dikmişler. Herkes birden yapınca bu sefer de ayva para etmemiş. Hatice Hanım anlatıyor bunları, anlatırken dertleniyor.

DSC_0033-1

Çekim ekibi ve onu izleyen hanımlarla şehir merkezinde buluşuyoruz yeniden. Çok hoş bir mekândayız. “Lütfen biraz sessiz olalım!” Televizyon için “uhut” ve “köpük helvası” tarifi alıyor bu kez de, güzel gözlü sunucu hanım. Burası restore edilmiş eski bir konak. Üstü restoran, altı dükkân. Yöresel ürün çeşidi çok zengin.

Meşhur Köfteci İsmail’in kızı, kızının kızı da burada. Onlarla eski komşuyuz. Birkaç yıl oturduk, sonra taşındık biz. O günlerden söz ediyoruz. Ortadaki geniş avluya bakan evlerimiz, depremde yıkılan mahallemiz… Yazdığı yemek kitabını beğendiğimi söylüyorum. “Slow-Food” yani “Yavaş Pişir, Yavaş Ye” grubuna, etkinliklerine sizi de alalım diyorum; tam ona göre…

DSC_0041

Müjgân işi biliyor; bir güne birçok şeyi sığdırıyor. Ünlü bir hattat yaşamış bu sokakta; Saim Özel… işte onun eşi Saime Teyze’ye götürüyor şimdi beni.

Ne iyi, ne tonton bir kadın… İstanbul’da pek çok caminin, en son da Süleymaniye’nin imamlığını yapmış Saim Amca… O emekli olunca da memlekete dönmüşler. Ayaklarım ağrıyor, merdiven çıkamıyorum diyor. Küçük bir kız canlılığı var güleç yüzünde oysa. Belli ki bir güne gelmemiş koskoca bir hayat! Oturun, bırakmam diyor. Yine geleceğiz diye söz veriyoruz.

DSC_0051

Mimar Sinan’ın bir eseri var burada: Yunus Paşa Camii… Taraklı, tarihi İpekyolu üzerinde önemli bir durak. Ticaret yolları değişince zenginlik bitmiş. O güzelim evler, konaklar bakımsız kalınca yıkılmaya yüz tutmuş. Dokumacılık gerilemiş. Şimdi değeri anlaşıldı da eskiyi canlandırmak için binbir uğraş veriliyor. Dokuma atölyeleri kurulmuş. Öğrenmeye karşı heves var ama pazarlama sorununa çözüm bulmak gerek.

DSC_0070

Tezgâh başında bez dokuyan genç hanımın birkaç kare fotoğrafını çekiyorum. Sonra bu yörenin geleneksel başörtüsünü soruyorum; nasıldır, nasıl bağlanır… Vitrindeki ince dokunmuş örtmelerden krem rengi olanını çekip el çabukluğuyla dolayıveriyor. İşte bu! Bir iki kare de böyle çekiyorum. Nasıl? Anlıyor o da bunun yakıştığını asıl… Ne olur, geleneksel giyimi, örtmeyi canlandırın burada diyorum. Başkana da iletiyorum bu düşüncemi…

DSC_0090-1

Taraklı’ya dün gittik. Nice izlenimler var ama yetişmeyecekti bugüne. Heyecanım kaybolmadan şöyle bir yazayım dedim şimdilik.

25/02/2010

Bizim Sakarya Gazetesi

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir