RASTGELE!

Deniz insanlarının hepsi cömert
Denizler, denizler doldurdu beni
Denizler mavi, denizler lacivert                                                             
Deniz insanlarının gönlü gani /Ümit Yaşar Oğuzcan
Kefken

Kefken

Kefkenli balıkçılar ağları hazırlamış bekliyorlar. Açık deniz dalgalıymış biraz. Biz de limandayız. Pazar gezmemiz, Kefken, Kerpe, Kesecik. Ormanda çok iyi bildiğimiz mantarlardan topladık. Birkaç ‘kare’ de fotoğraf çekelim diyoruz. Hava bulutlu. Renkler güneşli bir günde bu kadar canlı görünmez. Kapalı havada koyu gölgeler, ışık patlamaları yoktur. Sarılar, yeşiller, maviler, kırmızılar resmen bağırır. ‘Kare’nize gökyüzünü sokmayın yeter ki.

Tekneler hazır, umut yolculuğuna. Tayfalar komut bekliyor. Keşke çıksa! Görmeli onları; pat pat pat limanın ağzına doğru peşpeşe yol alışlarını.

Faruk Ertunç yönetmen olmalıymış; birden etraftaki herkes onun dediklerini yapmaya başlıyor. Sıkıldık diyen yok, hepsi havaya girmiş. Arada bir bize de poz vermiyor değiller hani!

Teknenin adı “Bahtiyar Kaptan”. Kaptan köşkünün kapısında tir tir titreyen bir köpek var. Pek mutlu görünmüyor. Korktu sanıyoruz. Kaptanın köpeğiymiş. Hep öyle titrermiş meğer.

Hava kararmaya başladı bile. Hesapta, eve gidip mantarları pişirecektik. Akşam yemeğinde yiyecektik… Ne çabuk geçti zaman.

Teknelerin ışıkları bir bir yanıyor. “Bahtiyar Kaptan”ın da. Tayfalar yemeğe oturmuşlar, ısrarla bizi de buyur ediyorlar. Ededursunlar, biz onları sofra başında, aşçıyı da kocaman karavananın başında, elinde kepçesiyle çekiyoruz. Karavana menüsü, salçalı nohut, pilav, hoşaf… Yemek bol, fazla nazlanmıyoruz. Metal tabaklarımızı alıp oturuyoruz. Biz fotoğraf çekmekle oyalanırken onlar çabucak bitirmiş, sigaralarını yakmışlar bile. Pilav üstü nohutu iştahla kaşıklıyoruz… Ardından çaylar geliyor, sohbet başlıyor.

DSC_1611

Lütfü dışında hepsi genç. Sorularımızı daha çok Lütfü yanıtlıyor. Gençlerden de Yakup…

Nasıl balık, bol mu?

— Palamut çok az bu sene. Balık, bugün tutarsan var. Yarın tutamadın, yok.

Acemilik dönemi var mıdır bu tekne balıkçılığında?

— Yok! Hep aynı iş… Birilerinin yanında bir sefer görsün, tamam.

Tekne sahipleri, reisler en fazla balık nereden çıkıyorsa oraya geliyor. Diyelim Fatsa, Ordu, Kefken… Başlarına bir de adam buluyor. O da kendi adamlarını topluyor. Aslında herkesin kendi mesleği var, devamlı balıkçılık yapmıyor. Ben de dekorasyoncuyum mesela.

Ne dekorasyonu yapıyorsunuz?

— Boya badana işleri yapıyorum. Bir arkadaş vasıtasıyla balıkçılığa başladım. 72’den beri gelirim. Sezonluk meslek bu… Üç ay, beş ay…

— Ben de kadın terzisiyim.

Siz?

— Ben vinççiyim. Hiç aklımda yoktu bu iş… Bir gün bana söylediler; “böyle bir teknede çalışır mısın,” dediler. Ertesi gün buradaydım. Kaptanla memleketliyiz. Başka kimseyi tanımıyordum.

DSC_1607

Balık mevsimi boyunca işlerinize ara veriyorsunuz, öyle mi?

— Evet. Samsun’dan, Bartın’dan gelen arkadaşlar var; onlar evlerine hiç gidemiyorlar. Ben Akçakocalıyım; 15–20 gündür gidemiyorum. Bir kere gittim, o da günübirlik. Yatma kalkma, her şey burada.

İzin istediğinizde veriyorlar mı?

— İşine göre, durumuna göre izin veriyorlar tabii.

Ahbaplık oluyor mu teknede?

— Olmaz mı, tabii oluyor!

Dayanışma var mı aranızda?

Dayanışma yoksa bu iş yürümez. Herkes başka hava çalarsa yürümez.

Gençler için nasıl? Size soralım.

—Aslında zevkli meslek. Palamutçuluk çok hoşuma gidiyor benim.

—İşsiz bir genç için bu meslek çok iyidir. 3 ay, beş ay bir sezonumuz var bizim. Parasız pulsuz ne yapacak memleketinde? Gelsin çalışsın!

— Sağlık açısından da çok iyi. Bakın ben 54 yaşındayım, bir tek dişlerimden rahatsızım.

Para pul kaygısı olmayan bir gence de tavsiye eder misiniz, bir hayat deneyimi olarak?

— Ederim tabii. Deniz üzerindesin bir kere. Temiz hava, bol gıda! Çok sağlıklı bir hayat… Sen bakma, biz şimdi ot yedik ama yarın balık yeriz, lüfer yeriz…

Günde kaç saat çalışıyorsunuz?

— Hiç belli olmaz. Mesela geçenlerde ağ yırttık, sabaha kadar tamir ettik, sabah da kalktık denize açıldık. Hiç uyumadan.

— Motor denizde dolaştığı sürece her an, hazır kıta bekliyorsun. Herkesin bir görevi var burada. Ağ atılacak, denizden alınacak… Yukardan “hazır ol!” çektiği zaman, herkes görev yerine! Dışardan bir arkadaşım dese ki ben şu mesleği yapacağım, ben tavsiye etmem. Neden? Çünkü belli bir saatin yok, denizde bir sosyal güvencen yok, her an tehlike altındasın…

Nasıl bir tehlike mesela?

Mesela adam halat sarıyor; halat koptuğu zaman bıçak gibi keser, hiç affetmez! Geçen sene 4–5 kişi öldü feribotta.

— Arkada bir makara var mesela, dikkatinizi çekti mi? O makara geçen sene düştü.

Balık çok çıkınca sizin geliriniz artar mı?

— Değişmez, çünkü o zaman da balık fiyatı düşer. Reisler tayfaya bahşiş verir ama.

— Bazen bir kaptırırsın, hava alamazsın içerde balıktan.

— Mehtapta yakamoza çıkarız.

Yakamoza çıkmak ne demek?

— Ay ışığı vurunca balık denizde pırıltı yapıyor ve rahatlıkla görülüyor, o zaman “mola” yapıyoruz.

Mola mı?

— Ağ dökmeye başladığımız zaman… ona “mola” deniyor.

“İşe ara vermek” anlamına gelmiyor yani…

— Bizim için tam tersi, çalışmak.

Sigara içmeyeniniz yok galiba…

— Bulamazsın.

Neden acaba? İçki içer misiniz peki?

— Sarhoş oluncaya kadar değil. Balığın yanında bir duble falan…

Vakit geçirmek için oynadığınız oyunlar var mı?

— Kâğıt, tavla… Oynarız tabii.

— Balık mevsimi geldiği zaman ben evde yatamıyorum. Vallahi bak, 169 tane daire var yapılacak, bıraktım geldim. Yapsınlar, dedim… Ben gidiyorum!

Bizim Sakarya Gazetesi

31 Ekim 08

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir